Türkiye Cumhuriyeti ve Temel Nitelikleri
- Rana Usta
- 10 Eki 2024
- 8 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Ara 2024
1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, halk egemenliğine dayalı demokratik bir devlet yapısına sahiptir. Cumhuriyet kavramı, halkın kendi yöneticilerini seçtiği, denetlediği ve tüm yetkilerin kaynağı olduğu bir yönetim biçimini ifade eder. Bu durumu Uzman Neşe Çetinoğlu şu şekilde açıklar: “Bütün bu tanımlardan cumhuriyetin halk yönetimi demek olduğu anlaşılmaktadır. Burada halk kendini yönetecek kişileri kendi seçmekte, kendi denetlemekte, her türlü yetkinin ve işlemin kaynağı halk olmakta, halkın üstünde hiçbir otorite bulunmamaktadır” (Çetinoğlu, 722). Bu yöntemle yürütülen ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetim sistemi, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanarak yasama, yürütme ve yargı organlarından oluşan bir yapıdır. Bu yapı halkın iradesinin çeşitli organlarla yönetime yansımasını sağlarken, devlet hukuk üstünlüğü çerçevesinde kendi içerisinde bir düzene de sahiptir. Bu makalede, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri, 1982 Anayasası’nda da yeri bulunan cumhuriyetçilik, demokratiklik, millilik, sosyal devlet ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde incelenecektir.
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte halkın egemenliği anayasa çerçevesinde güvence altına alınmıştır. Bu gelişme, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik bir yapı oluşturma yolundaki en önemli adımlarından biridir. Demokrasinin derinleşmesi ve halkın yönetime dahil edilmesiyle, cumhuriyetçilik günlük siyasi hayatın bir parçası haline gelmiştir. Cumhuriyetçilik, devletin yönetim biçimini belirleyen temel ilkelerdendir. Bu madde, Hafızoğulları’na göre şu şekilde açıklanabilir: “Cumhuriyetçilik, devletin başındaki kişinin, cumhuri esaslara göre belirlenmesidir. Devletin başındaki kişinin cumhuri esaslara göre belirlenmesi demek, bu kişinin, doğrudan veya temsili olarak halk tarafından seçilmesi demektir. O halde, cumhuri devletlerde, devlet başkanlığının kaynağı, sonunda bizzat halkın iradesi olmaktadır” (Hafızoğulları, 23).Bu tanım, cumhuriyetçilik maddesinin temel mantığını, yani iktidarın kaynağının halk olduğunu, yönetimin halkın seçtiği temsilcilerden oluştuğunu ve kaynağın sonunda halk olduğunu göstermektedir. Tek bir grup ya da insan tarafından yönetilen, ve çoğunlukla yönetim hakkının doğuştan geldiği monarşi veya oligarşi gibi yönetimlerin tam karşısında duran cumhuriyet, Şerafettin Turan tarafından şöyle açıklanmaktadır: “Nihayet ulusal egemenliği temel alan yeni devlet, siyasal rejim olarak demokrasiyi, Cumhuriyet'i kabul etmekle, bir ‘Monarşi’ olan imparatorluğa göre biçim yönünden de farklılığını ve yeniliğini kanıtlamış oluyordu” (Turan, 450).Cumhuriyetçilik ilkesi, sadece devlet başkanının seçimiyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda yasama, yürütme ve yargı gibi organlarının seçiminde de ayrımcılık yapmadan halkın her türlü kesiminin söz hakkı sahibi olmasını sağlayarak adaletli bir yaklaşım sergilemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri ana ilkelerden biri olan cumhuriyetçiliğin genel tanımı bu şekilde yapılabilmekle birlikte, adaletli bir yönetim şeklinin uygulanmasında karşılaşılabilecek çeşitli engeller de bulunmaktadır. Ekonomik, toplumsal ve siyasi sorunlar cumhuriyetin işleyişine zarar verme potansiyeline sahiptir. Özellikle, siyasi partiler arasında çıkan sorunlar, halkın siyasetten uzaklaşmasına ve devlet içerisindeki şeffaflığın azalması gibi sorunlar cumhuriyete zarar verebilmektedir. Bu engellerin aşılması, cumhuriyetçiliğin kusursuz bir şekilde işlenmesi için devletin elindedir. Devletin, halka değer verdiği ve şeffaflığı koruduğu her adım şüphesiz ki halkın cumhuriyete olan güvenini arttıracak ve bu temel yapıyı güçlendirecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir diğer temel niteliği olan demokratiklik ise halkın kendi seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetime dahil olmasına verilen isimdir. Bu sistem halkın özgürlüklerini korur, eşitliği ve adaleti destekler ve genel açıdan tıpkı cumhuriyet gibi, halkın yönetime dahil olmasını amaçlar. Demokratik bir rejimde, devletin kaynağı halktır ve kararlar halkın seçtiği temsilcilerin çoğunluğunun görüşü doğrultusunda alınır. Demokrasinin temel yapısının gerekliliklerinden biri seçimlerin adil ve özgür olmasıdır. Bu bağlamda yapılan seçimler, demokrasinin en büyük faktörü olup halkın yönetime katılma aracıdır. Cumhuriyetçilik maddesinde olduğu gibi demokratiklik de tüm vatandaşlara oy kullanma özgürlüğünü sağlamalı ve seçim sürecini şeffaf bir şekilde ele almalıdır. Bu bağlam adil bir seçim için önemli niteliklerdendir. Bu süreçte çeşitli engellerle karşılaşabilme durumu, cumhuriyet gibi demokraside de geçerlidir. Cumhuriyette olduğu gibi şeffaf ve uygun yönetilmiş bir süreç halkın demokrasiye olan güvenini arttırabilme ve bu sistemin içselleştirilmesi için önemlidir.
Demokrasinin bir diğer vazgeçilmez niteliği de çoğunluğa saygıdır. Her türlü düşünce ve inanca sahip bireylerin olduğu bir ortamda, demokraside çoğunluğun düşüncesi geçerlidir. Bu nedenle demokratik bir süreçte sonuç ne olursa olsun, verilen kararın uygulanması ve çoğunluğua saygının unutulmaması önemlidir. Ancak bu demek değildir ki azınlıkların haklarının ihmal edilmesi gerektiği anlamına gelmez. Çoğunluğun kararı ve azınlık haklarının arasındaki dengenin sağlanması da demokrasinin işleyişi için önemlidir. Bunun yanında, siyasi partiler, muhalefet ve elbette ki halk demokrasinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Siyasi partiler gibi toplulukların hepsi farklı bir görüşü savunarak, halktaki her insanın kendini yansıtan bir seçim yapabilmesini ve de bireylerin kendi görüşünü destekleyen parti aracılığıyla yönetime dahil olmasını sağlar. Böylece demokrasi, sadece bir sistem değil topluluğun görüşünü yansıtan bir yapı haline gelir. Tıpkı cumhuriyetçilik ilkesinde olduğu gibi demokratiklik ilkesinin hayata geçirilmesinde de halkın her kesiminin görüşünü yansıtan siyasi partilerin rolü büyüktür. Fakat demokrasinin işleyişini aksatabilecek bazı zorluklar da vardır. Örneğin şeffaf olmayan bir seçim süreci, partilerin halkın görüşlerini yansıtmadaki eksikliği, medyanın bağımsız olmaması gibi durumlar demokrasiye zarar verebilmektedir. Bu konuda siyasi çeşitliliğin olması, devletin halka seçimler neticesinde güven vermesi gibi çözümler uygulanıp, sorunsuz bir demokrasi süreci hayata geçirilebilir.
Ele alınacak üçüncü nitelik olan millilik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerinden biri olup halkın birlik ve beraberlik anlayışını ve Türkiye’nin bağımsızlığını ifade etmektedir, millilik 1982 anayasası’nın 3.Maddesinde şu şekilde açıklanmaktadır; “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara'dır.”. Bu madde, Türkiye Devleti’nin bölünmez bütünlüğünü, Türk milletinin ayrılmama istediğini ve bağımsızlık için verdiği mücadeleyi simgelerken, Türk bayrağı ve istiklal marşı da türklüğün korunmasına dair önemli bir adımdır. Bu yapılar aynı zamanda türk milliliğinin somut sembollerindendir.Millilik kavramı sadece somut sembollerle sınırlı kalmamaktadır, Türk milletinin yıllar süren bağımsızlık mücadelesi ve kararlılığını da bize gösterir. Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı’nın ardından Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde bağımsız bir devlet olarak kurulmuş ve millilik kurulan devletin temellerinden biri olmuştur. Bu doğrultuda önceki paragraflarda ve anayasada da bahsedilen, dil gibi somut semboller kültürel değerlerin korunması için son derece önemlidir. Türk kültürü ve dilinin asimile olmaması şüphesiz ki milli kimliği güçlendirecek bir faktördür. Bahsedilen bir diğer sembol olan bayrak, milli birlik ve beraberlik, kararlılık ve zaferin simgesidir. Al bayrağın üstüne beyaz ay ve yıldızlı bayrak, tarih boyunca Türk milletinin bağımsızlık sembolü olmuş ve günümüzde de bu niteliğini korumuştur. Benzer şekilde, milli marş olan İstiklal Marşı da bu bağımsızlık savaşı ve millilik duygularının en güçlü sembollerinden biridir. Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alının bu marş, Türk kültürünün değerlerini, bağımsızlık arzusunu ve milli duyguları yansıtmakta ve halkın milli duygularını güçlendirmektedir.Millilik, aynı zamanda bir milletin tarihsel, kültürel ve toplumsal bağlarının korunmasına yönelik bir anlayıştır ve bu kavram sadece semboller ve kurumlarla sınırlı kalmaz. Aynı zamanda bir milletin varlığını sürdürebilmesi, bağımsızlığını koruyabilmesi ve ortak kültürün muhafaza edilmesi için gerekli olan değer ve duyguları içerir. Türkiye Cumhuriyeti halkı da, günümüzde hala güçlü bir şekilde bu millilik duygularını yansıtmaktadır. Bu nedenle millilik, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren değer verilen bir kavram olmuş ve, geçmişte bırakılan dil, bayrak ve marş gibi miraslar devletin bütünlüğünü koruma ve halkın milli duygularını canlı tutma konusunda önemli bir rol oynamıştır.
Ele alınacak bir diğer nitelik olan sosyal devlet ilkesi,Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılayarak toplumda adalet ve refahı sağlama hedefidir. Sosyal devlet toplumun dezavantajlı kesimlerine daha iyi yaşam koşulları sağlayıp, toplum içerisinde adil bir yapı kurmayı amaçlar. Bu bağlamda sosyal devlet, pozitif ayrımcılık uygulayarak toplum içerisinde kimseyi birbirinden üstün tutmadan dengeyi korur. Örneğin sosyal devlet anlayışı, dezavantajlı kesimlere mâli gelir yardımı ya da iş yerlerinde ekstra kontenjan açarak destek vermektedir aynı zamanda kadın girişimciler için yapılan destek programları da sosyal devlet anlayışına örnek gösterilebilir. Aynı zamanda sosyal devlet, eğitim ve sağlık açısından tüm ülke genelinde eşit imkanlar sağlamaya çalışmaktadır. Devlet bu doğrultuda ülkenin her bölgesine sağlık hizmeti ve eğitim imkanı sağlamaktatadır. Sosyal devlet ilkesi, bireylerin sosyal ve toplumsal haklarını koruma altına alırken aynı zamanda kendi içerisinde toplumsal sorumluluğu hatırlatan bir temel oluşturur. Özellikle salgın hastalık, doğal afet, ekonomik kriz gibi olağanüstü hal durumlarında devlet tarafından halkın ihtiyaçları için verilen destek de sosyal devletin önemli işlevlerindendir. Böyle durumlarda evsiz veya işsiz kalan, geçim zorluğu yaşayan bireylere sağlanan destek, sağlık hizmetlerine erişimin kolay hale getirilmesi, çadır gibi geçici barınma gibi çözümler sosyal devletin destekleyici yapısını gösterir.Bu bağlamda sosyal devlet ilkesi toplumun her kesiminin hak ettiği yaşam standartlarına ulaşmasını sağlarken, halkın devlete olan güvenini artırır, devlet-halk arası ilişkiyi güçlendirir ve toplumsal huzurun korunmasına katkıda bulunur. Toplumdaki her bireye desteklendiği ve önemsendiğini hissettirmek, toplumsal huzuru korumak bu etkiye sebebiyet verir.
Hukukun üstünlüğünü benimsemiş olan Türkiye Cumhuriyeti, devletin tüm eylemlerini hukuki kurallar çerçevesinde gerçekleştirmesi ve bireyin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alması anlamına gelen hukuk devleti ilkesi çerçevesinde işlemektedir. Türkiye Cumhuriyeti, bu anlayışı benimseyerek yasaların üstünlüğünü kabul etmektedir. Bu ilke yalnızca bireylerin hak ve özgürlüklerini korumakla kalmaz, aynı zamanda devlet içerisindeki görevlilerin yetkilerine gerekli sınırlandırmalar getirerek adaleti sağlamaktadır. Dolayısıyla hukuk devleti ilkesi, devletin kendisi de dahil olacak biçimde tüm organlarının yasalar çerçevesinde hareket etmesini sağlar. Türkiye Cumhuriyeti anayasasına göre kanun önünde herkes eşittir ve devlet her bireyi adil yargılamakla yükümlüdür, bu da devlet görevlilerinin yetkilerini olması gerektiği gibi olması ve hukuka aykırı kullanımını engeller. Bu sistem zaman zaman denetlenerek her şeyin hukuka uygun gittiğinden emin olunması halkın devlete olan güven duygusunu arttırır. Aynı zamanda Hukuk devleti, güçler ayrılığı ilkesi çerçevesinde yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirini denetlemesi ve dengelemesi gerektiğini ifade eder. Bu denetleme mekanizması devletin hukuk ilkesi çerçevesine uygun bir şekilde yönetilmesini sağlar.Yasama organı toplum için uygun ve adil yasalar oluştururken,yürütme bu yasaları uygulamakla sorumludur ve yargı ise yasaların doğru ve hukuka uygun bir şekilde uygulanıp uygulanmadığını denetler. Bu üç organ sayesinde devleti keyfi uygulamaların önüne geçmiş olur. Tıpkı diğer ilkelerde olduğu gibi, hukukun üstünlüğünde de şaffaflık halkın güveni için oldukça önemli bir yer taşır. Şeffaflık sayesinde bu mekanizma daha kolay denetlenir ve devletin topluma karşı sorumluluk taşımasını sağlar.
Özetlemek gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti, 1923 yılında Atatürk liderliğinde kurulan demokratik ve halkla iç içe olan bir cumhuriyettir. Bu yapı anayasaya göre, cumhuriyetçilik, demokratiklik, millilik sosyal devlet ve hukuk devleti ilkeleri etrafında şekillenmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, halkın egemenliği anayasa çerçevesinde güvence altına alınmış ve bu durum, Türk toplumu için demokratik bir yapı oluşturma yolundaki en önemli adımlardan biri olmuştur. Cumhuriyet, halkın kendini yönetecek kişileri seçip denetleyebildiği bir yönetim biçimini uygulamaya sokar. Bu anlayış, Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetim sisteminin kuvvetler ayrılığı ilkesine dayandığını ve yasama, yürütme ve yargı organlarının halkın iradesini devlet yönetimine yansıttığını ortaya koyar. Cumhuriyetçilik ilkesi ise, yalnızca devlet başkanının seçimiyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda hukukun üstünlüğü çerçevesinde yasama, yürütme ve yargı gibi organların seçiminde de halkın her kesiminin söz hakkı sahibi olmasını sağlamaktadır. Bu yaklaşım cumhuriyet ve demokratiklik için, ve tüm halkın seçimlere dahil olması açısından önemlidir.Ayrıca, demokratik bir sistemde halkın özgürlüklerini koruması, eşitlik ve adaletin sağlanması açısından büyük bir öneme sahiptir. Seçimlerin adil ve özgür bir şekilde yapılması, demokrasinin sağlıklı işlemesi için gereklidir. Demokratiklik, yazıda anlatıldığı üzere halkın kendi seçtiği temsilciler neticesiyle yönetime dahil olmasına olanak tanır ve bu sayede bireylerin devlet yönetiminde kendilerine ait bir yere sahip olmasını mümkün hale getirir. Türkiye Cumhuriyeti gibi demokratik bir rejimde devletin kaynağı halktır ve halkın yaptığı kararların uygulanması görevi devlete düşmektedir. Fakat kararların uygulanbilmesi için yapılan seçim sürecinin de şeffaf ve detaylı bir şekilde işlenmesi gelecek seçimler ve halkın devlete güveni için önemlidir. Makalede işlenen bir diğer nitelik olan millilik ise somut ve soyut semboller aracılığıyla Türk kültürünün aktarılması ve halkın milli duygularının canlı tutulması için önemlidir. Eğitim, kültürel çalışmalar, medya ve basın özgürlüğü, toplumun her kesimini kaplayan siyasetçilerin varlığı da halkın milllilik duygularını arttırıp onları kendi milletine daha çok bağlayacak faktörlerdendir. Sosyal devlet ise devletin halk arasında gerekirse pozitif ayrımcılık yaparak adil şartlara ve desteğe sahip olmasını sağlaması ve ne olursa olsun halkın yanında olup topluma destek vermesidir; hukuk devleti de hukukun üstünlüğünü kabul eden devletin bu kurallara uyup mekanizmayı denetleyerek, yasama, yürütme ve yargı sürecinin işleyişiyle birlikte adil bir hukuk anlayışını benimsemesidir.
Sonuç olarak, devletin ve toplumun iç içe çalışması Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı, devamı ve sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi için cumhuriyetçilik, demokratiklik, millilik, sosyal devlet ve hukuk devleti ilkelerinin birlikte ve uyumlu bir şekilde çalışması gerekmektedir. Anayasada da geçen bu temel ilkelerden biri bile eksik olduğunda Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısı parçalanmaya mahkumdur. Bu temel ilkelerin kusursuz bir şekilde uygulanması ülkenin geleceğinin varlığını temin edecek olsa da. Günümüz hükümeti bize miras bırakılan Türkiye Cumhuriyeti’nin makalede işlenen 5 nitelik başta olmak üzere, laiklik, eğitim ve medya özgürlüğü gibi yapı taşlarını atladığı için. Günümüz Türkiyesi eski ihtişamında değildir ve de Türkiye’nin yeniden işleyen bir mekanizma haline dönmesi için, bu temel niteliklerin varlığının unutulmaması, milli duyguların sonuna kadar gerekirse halk içerisinde canlı tutulması, demokrasi ve cumhuriyetçiliğin düzgün bir şekilde uygulanması için seçimlerin yönetiminin düzeltilerek korunması ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin anayasayı unutmayıp, halkı millilikten ve demokrasiden uzaklaştırmaya çalışmayarak gelecek nesillere bu makalede işlenen işlenmeyen tüm temel nitelikleri çerçevesinde bir Türkiye Cumhuriyeti bırakması gerekmektedir.


