Sessiz Ev Romanının Karakterlerinin Toplumdan Yabancılaşmasının Epizodik ve Semantik Bellek Kuramları Üzerinden Analiz Edilmesi
- Eylül Şahin

- 6 Şub 2023
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 Mar
Bellek; öğrenilmiş veya yaşanmış olayların geçmişle ilişkileriyle birlikte kaydının tutulduğu zengin bir birikimdir. Bildirimsel bellekte yaşananlar bilinçli olarak kaydedilir ve geri çağrılabilir. Bildirimsel bellek, kendi içinde epizodik ve semantik olarak ikiye ayrılır. Epizodik bellek travmatik anıları tutar. Semantik bellek, olaylardan çıkan öğretileri kaydeder. Orhan Pamuk’un Sessiz Ev romanının isminde metaforik olarak değindiği üzere, eser; sessizlik, iletişimsizlik ve yabancılaşmaya ışık tutmuştur. Eserde karakterlerin farklı bakış açılarının yardımıyla aile yapısı analiz edilirken, aile içinde ortak hedef yoksunluğundan bir topluluğu oluşturmaktan ziyade derlemeyi oluşturdukları görülür. Tüm karakterlerin ailevi problemleri olması nedeniyle epizodik belleklerindeki travmalar, bu sorunlar üzerinedir. Fakat travmaların onlara kattığı öğretiler kişiden kişiye değişmektedir. Buna rağmen semantik belleklerinin farklılıklarına rağmen hepsinin toplumdan yabancılaşması ortak bir sonuçtur. Eserde karakterlerin birbirinden kopukluğu, bağımsızlığı ve içe dönüklüğü belirli temellere dayandırılmıştır.
Eserdeki aile yapısına bakıldığı zaman hepsinin kendi içinde tam olarak yer edinememiş karakterler olduğu görülmektedir. Fatma; baskıcı ve tutucu aile yapısı ile büyüdüğü, kendinden yaşça büyük insanlarla zorla evlendirildiği için anlaşılamama duygusu yaşayarak kendini toplumdan izole eder. “Benimle değil odayla, sorduklarımla değil kendi düşünceleriyle meşguller onlar ve ben gene kendi başımayım...”(Pamuk,1983). Eserde Fatma’nın anlatıları, diğer karakterler tarafından umursanmadığı ve onlar tarafından anlaşılmadığı üzerine çoğunluktadır. Böylece epizodik belleğindeki çocukluk travmasının, sahip olduğu iletişim problemlerine neden olduğu söylenebilir. Recep; Selahattin’in Fatma’yı ev hizmetçisiyle aldatmasından doğan iki çocuktan biridir. Fatma’nın onu küçükken dövmesi yüzünden sakat kalmıştır. Tıpkı hizmetçi annesi gibi o da Fatma’nın işlerini yapmaktadır. Yasak bir ilişkiden doğması nedeniyle aile sevgisinden yoksundur. Epizodik belleğinde bu hatıralar yabancılaşmasına sebep olan bir travmadır. Çünkü sevgi görmesi gereken en temel yapı olan aileden izole edilmiş, duygusal ihtiyaçları karşılanamamıştır. Hasan; Recep’in yeğenidir. Amcasının durumuna benzer olarak yeteri kadar sevgiyle büyümemiştir. Anlatılarında bu durumun yansımaları görülmektedir. “Bunlar aklıma gelince, birden her şeyi anneme anlatayım dedim: ... Ama anlamaz ki: Yalnızca bahtsızlığından yakınır, ama neden öyle olduğunu düşünmez. Hâlâ bakıyordu, canım sıkıldı.”(Pamuk, 1983). Çevresinin onu anlamadığından bahsetmektedir. Bu nedenle kendisini toplumdan izole etmektedir. Metin, Fatma’nın torunudur. Geçmişini ve içinde bulunduğu toplumu diğer karakterler kadar sahiplenmez. Şuanki gerçeklik ile soyut bir geleceğin arasında gelgitler yaşamaktadır. Metin’in soyut geleceği hayalleridir. Hayalleriyle beraber içindeki toplulukla bağ kuramamış, kendini topluluktan dışlamıştır. Etrafındaki topluluğa göre üst konumda olduğunu düşünür. Böylece birey-toplum yabancılaşması kapsamında, kendisini toplumdan soyutladığı söylenebilir.
Karakterlerin her birinin yabancılaşmaları ortak bir sonuç olsa da semantik belleklerini oluşturan öğretileri, yabancılaşma nedenleri, farklıdır. Fatma’nın hayat öğretisinin suskunluk ve sessizlik olduğu söylenebilir. “Kızım baba evinden gidiyorsun, şunu kulağına küpe et: Erkeklere çok sormamak gerektiğini anlatıyordu, merak kediler içindir, peki baba, zaten biliyorum, ben sana bir kere daha söyleyeyim de kızım, elini de öyle koyma, bak tırnaklarını da ısırma artık kaç yaşındasın, peki baba sormam, sormayacaksın, sormadım.”(Pamuk,1983). Fatma’ya ailesi tarafından sorgulamaması gerektiği öğretilmiştir. Sessizliğiyle beraber içine kapanır ve toplumdan soyutlanır. Recep ise, toplumdan farklı olduğu için dışlandığını düşünmektedir. Kültürel temsillerde cüceliğin komedi unsuru olarak bulunması, toplum yapısının bu insanları dışlamaya ne kadar açık olduğunu göstermektedir. “... dalmışım,
gençlerin kıkırdadıklarını çok sonra fark ettim. Ellerindeki gazeteyi görünce korkuyla düşündüm: Aman Allahım, yoksa gene bir resim mi var? Çünkü bir bana, bir gazeteye bakıyorlar, çirkin çirkin gülüşüyorlardı. Aldırma Recep!”(Pamuk, 1983). Alıntıdan Recep’in bu dışlanmayı ve ötekileştirmeyi normalleştirdiği görülür. Epizodik belleğindeki dışlanma travmasının, semantik belleği üzerinde bir öğretiye dönüştüğü görülmektedir. Bunlar doğrultusunda toplum tarafından dışlandığı bir yabancılaşma süreci geçirir. Hasan’ın yıllarca boşuna acı çekmiş olduğunu düşünür: “... yıllarca boşuna acı çekmişim diye düşünerek avunurum ve zafer şenliklerine katılınca artık seni belki de o gün tamamen unuturum.”(Pamuk, 1983). Bu düşüncesi, anlaşılamama duygusu ile birlikte oluşan gerçeküstücülüğüne bağlanabilir. “Nilgün, belki uyumuyorsundur, pencereden yağmuru seyrediyorsundur ve bir şimşek çakıp her yer masmavi aydınlanınca, belki de görürsün beni, korkunç yağmurun altında, geceyarısı, sırılsıklam dikilmiş öyle pencerene bakıyorum.”(Pamuk,1983). Çevresi tarafından anlaşılmadığında kurguladığı ütopyası, kötü hissettiğinde kendisi için bir kaçış yeri olmaktadır. Metin ise, etrafındaki insanların kendisi gibi olmadığı ve daha düşük bir seviyede olduklarını düşündüğü için kendisine yakın gördüğü Batı’nın örnek alınması gerektiğini düşünmektedir. Hayat öğretisi bunun üzerine kuruludur. “Onlar gibi azla yetinecek biri değilim. İğreniyorum bu ahmaklar ülkesinden! Amerika'ya gideceğim.”(Pamuk, 1983). Böylece etrafındaki topluluğu küçümseyerek Batı’ya olan bağlılığını göstermektedir.
Eserde karakterlerin aile içi problemleri onların belleklerinde benzer travmalara sebep olsa da karakterler özelinde farklı hayat öğretilerine sonuç vermiştir. En temel topluluk olan ailede “biz”i yansıtan ortak bir kümeyi oluşturamadıkları için topluma dahil olamamışlardır. Fatma ve Hasan karakterleri diğerleri tarafından anlaşılamayacaklarını düşünür. Recep’i toplum dışlar, Metin ise kendini toplumdan dışlamaktadır. Eğer ortak hedefler bağlamında hareket etselerdi bir aileyi, aile sorunlarından kaynaklı hayat öğretileri iletişime uygun olsaydı topluluğu oluşturur; yabancılaşmanın önüne geçebilirlerdi.
Kaynakça:
Pamuk, O. (2001). Sessiz Ev. İstanbul: İletişim Yayınları.


