top of page

Kırmızı Pazartesi Eserinde Toplumun Kolektif Yapısının Jung'un Gölge ve Persona Arketipleri Kapsamında İncelenmesi

Sosyal normlar, kültürün kolektif yapısında toplum birlikteliğinin sembolüdür. [1] Ortak kalıplar; ön yargı, totem, tabu, töre ve namus kavramlarını beraberinde getirmiştir. Jung, toplumun kolektif yapısının iç ve dış dünya olarak ikiye ayrıldığını söylemiştir. İç dünyada Gölge arketipi [2], toplumun kolektif bilinçaltını şekillendirir; dış dünyada Persona arketipi [3], toplumu yansıtacak bir toplum maskesi oluşturur. G.G. Marquez’in Kırmızı Pazartesi eserinde, toplumun algıları kültür ve din çerçevesinde gelişerek kolektif yapıdaki normların ve kuralların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Santiago Nasar’ın evlenmemiş bir kadınla ilişkiye girdiği ve onun namusunun kirlettiği söylentisi ile öldürüleceği tüm kasabaya duyurulmuş fakat kimse bu ölümü önlemeye çalışmamıştır. Santiago Nasar ve Angela Vicario’nun birlikteliği; toplum normlarından biri olan cinsiyet dinamiği kalıplarına ters düşmüştür. Bu olaydan hareketle; kasabanın Gölge arketipinin bir parçası, kolektif bilinçaltı hakkında fikir sahibi olunabilir. Öte yandan; kasabadaki herkesin bu cinayetin işleneceğini bilmesine rağmen kasabanın tepkisizliği ve dayanışması ise nihilizme ve kolektif algı bilincine bağlanabilir. Böylece kasaba halkının bilinç düzeyindeki öğretilerle toplumun Persona’sını ortaya koyduğunu söylemek mümkündür. Eserde toplumun kolektif yapısının nasıl şekillendiği ve yansıtıldığı tabu, norm ve ön yargı temellerine dayandırılmaktadır.


Kasabada namus, kadınların ahlaki davranışlarından bir parça olarak görülmektedir. Kadınların evliliklerinden önce ilişkiye girmesinin namus kirliliği gerekçesiyle cinayete sebep olması, kasaba halkının ataerkil bir yapıda olduğu öne çıkarmaktadır: “Santiago Nasar, yaptığı kötülüğün kefaretini ödemiş, Vicario kardeşler erkekliklerini kanıtlamışlardı, aldatılan kız kardeş de namusunu yeniden kazanmıştı.” (Marquez, 1981) Vicario kardeşlerin cinayeti işlemeleri, erkeklikleri ile bağdaştırılmış ve meşru görülmüştür. Meşrulaştırma sadece halk tarafından değil, kardeşlerin cinayeti işledikten sonra kilisede teslim olmaları ile rahip tarafından da yapılmıştır:“... rahip gelip böyle teslim olmalarını son derece onurlu bir davranış olarak hatırlıyordu.” (Marquez, 1981) Kilisenin namus cinayetlerine karşı olan algısı destekleyici tutumdadır. Cinayet hakkındaki dini hükmün, hukuki hükümden önce verilmesi toplumun Gölge arketipi üzerinde din faktörünün etkisini göstermektedir. Angela’nın bakire olmadan portakal çiçeği ve duvak takmasının ayıplanması toplumun Gölge arketipindeki kültürel değerlerden biri olan bakirelik sembollerine karşıdır: “Angela Vicario’nun duvağıyla portakal çiçeklerini bakire olmadığı halde takmaya cesaret edebilmesi, daha sonra saflığın simgelerine karşı büyük bir saygısızlık olarak yorumlanacaktı.” (Marquez, 1981) Kasabanın cinsiyet dinamiğinde kadının, erkeğe hizmet amacı ile yaşaması ve kadın üzerinde kurulan tabuların oluşması ile ataerkil yapının izlerine tekrardan rastlanır: “Her erkek onlarla mutlu olur, çünkü acı çekmek için yetiştirilmişler.”( Marquez, 1981) Ön yargılar, halkın üzerinde kurduğu baskı ve normlar ile ortaya çıkmaktadır. Kasabanın bilinçaltında kadını ve erkeği nasıl algıladığına ve kolektif yapıyı oluştururken toplumsal standartları nasıl belirlediğinde bakıldığında önyargıların rol oynadığını görmek mümkündür. “Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım” (Marquez, 1981) Cinayetten sorumlu yargıcın cinayet hakkındaki ifadesinde ön yargıların dünyayı değiştirebileceği söylenmektedir. Kasabada cinsiyet dinamiğinin oluşmasını sağlayan kültürel faktörler ile namus gerekçesiyle cinayeti meşrulaştıran dini faktörler, önyargıların örnekleridir.


Santiago Nasar’ın öldürüleceği haberi Vicario kardeşler tarafından kasabadaki herkese duyurulmuş ancak kimse bu ölümü önlemeye çalışmamıştır. “Santiago Nasar'ı hiç kimsenin haberi olmadan, hemen öldürmek için gereken hiçbir şeyi yapmamışlardı, tam tersine biri çıkıp da onu öldürmelerini engellesin diye akla gelebilecek her çareye başvurmuşlar, ama bunu sağlamayı başaramamışlardı.” (Marquez, 1981) Kasabanın cinayeti önlememesi ile aslında bu cinayet sadece Vicario kardeşler tarafından değil, namus karşısında dayanışma gösteren tüm kasaba tarafından işlenmiştir. Cinayet kan davasına dönüşerek toplumun ortak Persona’sını oluşturmuştur. Böylece aynı kültürel değerlerle büyüyen bir topluluğun olaylar karşısında kolektif tepkilerde bulunduğunu söylemek de mümkün olur. Cinayete karşı olan tepkisizlik, yargıcın Nietzsche’yi iyi anladığının söylenmesinden hareketle, toplumun tepkisizliği ile toplumun nihilistliği bağlamından ele alınabilir: “Özellikle de işleneceği böylesine açıkça duyurulmuş bir cinayetin hiçbir aksilikle karşılaşmadan gerçekleşmesi yolunda hayatın edebiyatta bile görülmeyen onca rastlantıdan yararlanmış olması ona büyük bir haksızlık gibi görünmüştü.” ( Marquez, 1981) Kasabada çoğunluğun cinayete göz yummasının nedeni toplum baskısıyla oluşan nihilizmdir. [4] Santiago Nasar’ın dış kapının önünde öldürülmesi, toplumun nihilistliği üzerine başka bir örnek sunar: “Santiago Nasar’ın içeri girmek için ancak birkaç saniyeye ihtiyacı varken kapı kapanıvermişti.” (Marquez, 1981) Kapı, ev ile dış dünya arasında bir geçit niteliğindedir. Santiago Nasar’ın ev olarak adlandırılabilecek iç alanına girilmesi izin verilmemiş; kendisini sembolize eden ve dışarıyla etkileşimini sağlayan kapısının önünde öldürülmüştür. Bu ölümün amacı sadece Santiago’nun öldürülmesi değil, büründüğü ve gösterildiği kimliğinin, Persona’sının da yok edilmesidir. Böylece namus temizlenmiş, namus karşısında gösterilen direniş ve tepkisizlikle toplumun maskesi yansıtılmıştır.


Eser, önyargıların kolektif yapı içinde nasıl oluştuğunu ve toplumun bu önyargıları nasıl yansıttığını göstermiştir. Namus problemi, cinsiyet dinamiğiyle ortaya çıkmış; toplumda oluşan karşıtların öldürülmesi ile son bulmuştur. Santiago Nasar’ın ölümü toplumun görüşlerinin yansımasıyken, Vicario kardeşlerin düşünceleri toplumun kolektif bilinçaltının göstergesi olmuştur. Toplum içindeki birlikteliğin algılarla oluşturulmasında toplumun temelini oluşturan kültürel ve dini faktörlerin etkilidir. Bir toplumu değiştirmek için önce algılarını, algılarını değiştirmek için de öğretilerini değiştirmek gereklidir.



Dipnotlar:

[1] “Kitlelerin kabul ettiği çıkarımlar, üzerine tartışılmış olanlar değil, sadece dayatılmış olanlardır.” (Gustav Le Bon, Kitlelerin Psikolojisi) Gustav’a göre normlar üzerinde düşünülmeden kabul edilmiştir. Kolektif algının yaratılmasında “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” idealiyle toplumun dayanışması ön plana çıkmıştır.


[2] Gölge arketipi toplumsal yapının asıl şekillendiğini ve kurallar bağlamında değişebileceğini göstermektedir. Gölge arketipinde bireye ve topluma zıt düşen düşünceler yer almaktadır.


[3] Persona arketipi; toplumun dayanışmasının, fikirlerinin ve gereksinimlerinin bir dışa vurumudur.


[4] Nietzsche’ye göre kitlenin baskın olduğu yerlerde istisnalar önemsenmez, inançlarını ve ahlaklarını kaybeden insanlar ise nihilist olurlar. (Nietzsche, Güç İstenci, S. 39)



Kaynakça:

Bon, Gustav Le. Kitlelerin Psikolojisi. 1895.


Çakır, Fahriye, ve Rıfat Günday. "Kırmızı Pazartesi” nin Büyülü Gerçekçilik Temelli Psikanalitik Eleştirisi." Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 10.1: 1-18.


Çangur, Melike Yazıcı. "Gabriel García Marquez'in “Kırmızı Pazartesi” Adlı Romanında Toplumun Suçla Olan İlişkisi." Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 60.2 (2020): 856-872.


Ersoy, Elif. "JUNG’UN ARKETİP KAVRAMI."


Marquez, Gabriel García. Kırmızı Pazartesi. 1981.


Nietzsche, Friedrich. Güç İstenci. 1901.


Sungurlar, Işık. Bir arketip olarak gölge. MS thesis. Işık Üniversitesi, 2013

bottom of page