top of page

1984 Eserinde Gerçeklik Algısının Şekillenmesinde Medyanın Rolü

Güncelleme tarihi: 7 Ara 2024


İnsan, toplumsal bir varlıktır. Birey, hem toplumu etkiler hem de toplumdan doğrudan etkilenir. Bu doğrultuda birey, yüzyıllar boyunca toplumu etkilemek için çeşitli yollara başvurmuştur. İnsanın kalemin gücünü keşfetmesi ve teknolojinin de gelişmesi ile insanları etkilemek, insanların fikirlerine yön vermek; kitle medyasının etkili kullanımı sayesinde tüm yolları tek bir çatı altında toplamıştır. Bu bağlamda basın; ideolojilerini yaymak, muhalif sesleri bastırmak ve toplumsal kontrol sağlamak için güçlü bir araçtır. Bu yüzden toplumlara yön veren bazı rejimler ve liderler, insanların desteğini kazanmak ve kitleleri kontrol edebilmek için öncelikle basın yayın organlarının güç ve kontrolünü ele almayı amaçlar. Başta distopik eserler olmak üzere birçok edebi eserde, birey ve toplumun hükümet tarafından sürekli olarak denetim altında tutulduğu ve manipüle edildiği görülür. George Orwell’in 1984 adlı eseri incelendiğinde Okyanusya devletinde de benzer şekilde medyanın gücü kullanarak insanların algılarının şekillendirildiği, gerçekliğin manipüle edildiği göze çarpar. Hükümet, basını kontrol ederek propaganda araçlarıyla insanların algılarını şekillendirir ve gerçekliği kendi lehine çarpıtır. Bu durum insanların düşünce ve davranışlarını kontrol altında tutarak otoriter rejimin gücünü pekiştirir. Bu makalede 1984 Eserinde Gerçeklik Algısının Şekillenmesinde medya manipülasyonunun bireysel kontrol aracı olarak kullanımı ve medya manipülasyonunun toplumsal kontrol aracı olarak kullanımı olmak üzere iki yan tez halinde incelenecektir.


George Orwell’in 1984 adlı eserinde, medya manipülasyonunun bireysel kontrol aracı olarak kullanımı, totaliter rejimin bireyler üzerindeki hakimiyetini pekiştirmek için başvurduğu etkili yöntemlerden biridir. Okyanusya’da yaşayan bireyler, sürekli olarak devletin kontrolündeki medya aracılığıyla gözetim altında tutulur. Bu medyanın temel amacı, bireylerin algısını devletin belirlediği gerçeklik çerçevesinde tutmak ve her türlü muhalif düşünceyi yok ederek bireyin zihnini manipüle etmektir. Bu şekilde medya yoluyla insanların bireyselliği yok edilecek ve rejimle aynı doğrultuda düşünen toplumlar yaratılacaktır. Bireyselliği yok etmenin en iyi yollarından biri bireyi bir an olsun yalnız bırakmadan her yaptığı davranışı gözlemlemektir. Bu durum onları insan olmaktan çıkarır, adeta makinenin bir çarkı haline getirir. Kitapta bu durum şu şekilde geçer:


“Çıkardığınız her sesin duyulduğu, karanlıkta olmadığınız sürece her hareketinizin gözetlendiğini varsayarak yaşamak zorundaydınız; zorunda olmak ne söz, artık içgüdüye dönüşmüş bir alışkanlıkla öyle yaşıyorsunuz” (Orwell,2012:22)


Eserde sözü geçen bu sıkı denetim aracı olan tele-ekranlar evlerde, dükkanlarda, işyerlerinde bulunurlar. Görüntü ve ses kaydı alabilirler. Böylece her türlü düşünce suçu tespit edilebilir. Bu durum insanların her an yaptıklarını kontrol etmesine,derin bir paranoyaya ve itaat duygusuna sebep olur. Zamanla bu sadece dışsal bir gözeti olmayı bırakıp içsel bir alışkanlık olmaya başlar. Böylece rejim bu içselleştirilmiş gözetimle toplumun özgür düşünebilme kabiliyetini köreltir.


1984 eserinde, Parti’nin sürekli olarak toplum üzerindeki mutlak otoritesini muhafaza ettiği görülür. Hükümet, toplumun Parti’ye bağlanması için çeşitli medya araçları kullanır. Bu araçlardan biri de bazı Parti yanlısı sloganları yayarak toplumu manipüle etmektir. Eserin birçok yerinde sözü geçen ve Parti’nin önemli sloganlarından olan "Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Cehalet Güçtür"(Orwell,2012:23) ifadesi, bu manipülasyonun özünü yansıtır.


"Savaş Barıştır" sloganı, toplumun sürekli savaş halinde olmasının aslında barışın teminatı olduğuna inanmasını sağlar. Medya, bu sürekli savaş halini normalleştirir ve bireylere savaşın kaçınılmaz ve gerekli olduğunu kabullendirir. Bu durum, toplumun sürekli bir tehdit altında olduğunu hissetmesine yol açar ve böylece devletin güvenlik politikasına olan desteğini artırır. Toplumun, savaşın getirdiği korku ve belirsizlik ortamında devlete olan bağlılığı artar


"Özgürlük Köleliktir" sloganı, toplumu gerçek özgürlüğün devletin belirlediği sınırlar içerisinde olduğuna inandırır. Medya, bireylerin devlete tam itaat etmelerinin ve kişisel özgürlüklerinden vazgeçmelerinin onları gerçek anlamda özgür kılacağını savunur. Bu şekilde, bireylerin özgürlük arayışları ve bağımsız düşünceleri bastırılır. Bireyler, kendi düşüncelerini sorgulamadan devlete itaat eder hale gelirler, çünkü özgürlüğün kölelik anlamına geldiğine inanmışlardır.


"Cehalet Güçtür" sloganı ise, toplumun bilginin tehlikeli olduğu ve cehaletin güç getirdiği düşüncesini benimsemesini sağlar. Medya, bilgiyi ve gerçekliği sürekli olarak çarpıtarak, bireylerin eleştirel düşünme yetilerini köreltir. Bilgisizlik, bireyler için bir tür güvenlik sağlar, çünkü bilgi ve sorgulama, bireyleri devlete karşı potansiyel bir tehdit haline getirir. Cehalet içinde olan bireylerin, devlete itaat etmesi kolaylaşır ve bu durum, partinin gücünü arttırır. Bu sloganların geneline bakıldığında kullanımlarındaki temel amacın bireylerin rejim açısından bir soruna yol açmayan, tersine rejim için faydalı bireyler haline getirmek olduğu ve bu sayede rejim açısından sorunsuz bireylerden oluşan itaatkar bir toplum oluşmuş olur.


Toplumun manipüle edilmesi yolunda kullanılan bir diğer yöntem ise bilgilerin ve tarihlerin sürekli yeniden yazılması, ve sürekli olarak medya araçlarıyla halka sunulmasıdır. İnsanların devamlı Parti’nin lehine değiştirilen gerçekliğe uyum sağlaması için toplum, Parti’nin ona aşıladığı düşünce biçimini benimser. Bu düşünce biçimine gerçeklik kontrolü denir ve "çiftdüşün" olarak adlandırılır. Parti, Gerçeklik Bakanlığı vasıtasıyla geçmişi yeniden yazarak partinin her zaman haklı ve tutarlı görünmesini sağlar. Bu sürekli değişen tarih ve bilgiler, toplumun kolektif hafızasını kontrol eder ve partinin hatalarını ya da çelişkilerini görünmez kılar. İnsanlar, hatırladıkları şeylerin gerçek olup olmadığını sorgulayacak duruma gelirler, çünkü medya onlara neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyebilen tek kaynaktır. Özgür bireylerin yazdıkları yakılarak, yırtılarak yok edilir. Yalnızca basın ve yayının doğruları kabul edilir. Bu durum kitapta şu şekilde geçer:


“İnsan, ardında tek bir iz bile, bir kağıt parçasına karalanmış tek bir adsız sözcük bile bırakmadıktan sonra, geleceğe nasıl seslenebiliridi?” (Orwell, 2012:46)


Yukarıdaki alıntıda da bahsedildiği üzere Parti gerçekliği kendi lehine değiştirir ve medya aracılığıyla kendi bünyesinde yarattığı bu yanlış gerçekliği topluma yayar.


Sonuç olarak, totaliter rejim basın aracılığı ile insan düşünce ve iradesini istediği kalıba sokar. Bu kalıba sokma durumu eserde eski basın yayın ürünlerini yok etmek, tele-ekranlar gibi alıcı medya kaynakları ile bireylerin her anını kayıt altına almak ve sloganları kullanmak gibi yöntemlerle gerçekleştirilir. Eserde medyanın kullanımı hem bireyleri hem de toplumu manipüle etmek için etkin bir araç olarak kullanılmıştır. Bireylerin manipülasyonu için alıcılar kullanılarak sürekli gözetim sağlanır ve bireylerin her adımı izlenir. Toplumun manipülasyonu için ise sloganlar ve değiştirilmiş gerçeklik kullanılarak halkın algısı şekillendirilir. Tüm bu yöntemler sonucu insanların Partiye olan bağlılı güçlenir ve bu sayede parti mutlak otoritesini muhafaza edebilir.



Kaynakça:

Orwell, G. (2012), 1984, İstanbul, Can Yayınları Koç, A.K. (2018). Gerçeklik, Dil, Medya ve Manipülasyon. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (11), 56.

bottom of page